Orhan DURMUŞ


DİN ve SANAT


 

                İnsanoğlu, varlığının dünyadaki acziyet´i ve ruhiyatının çaresizliği, dünya nimetlerinin bir mantık ile açıklanamaz güzellikte olmasından dolayı kutsal bir varlık arayışı içerisine girmiştir. Bu durum çeşitli inanışların oluşmasında etkili bir faktör olmuştur. İnanışlar, toplumların şekillenmesinde toplumsal kural ve kaidelerin oluşmasında belirleyici etkenlerden en önemlisidir. Toplumsal bir düzenin oluşabilmesi için belirlenen kural ve kaideler inançla doğru orantılıdır. Sosyal yaşam, kültürel unsurlar inançla şekillenir ve gelişir.

Bütün dini inançların felsefesinde bir yaratıcının üstün özellikleri ve dünyadaki yaratılmış bütün varlıkların muazzam güzelliği etkisinde ?güzeli?? aramak vardır. İyi-kötü, güzel-çirkin bütün kavramlarda iyi ve güzel olan yaratıcıyı, kötü ve çirkin, yaratıcının istemediği ya da onun tam karşıtı olarak tanımlanmıştır. Kısaca bu şekilde ifade edebileceğim bu durum karşısında inancın sanat ile ilişkisi insanoğlunun güzeli araması sonucu din ile birlikte gelişmiştir.

Sosyal bir varlık olan insan kendini bir şekilde ifade etmek zorundadır. Bütün canlılar birbirleri ile itişim içindedir. Diğer canlılardan zekâ ve bilinç olarak daha donanımlı olan insanoğlu kendini ifade etmek için yok olma korkusunun da etkisi ile yaşadığı yerlerde şekil ve resimlerle iz bırakmış, kendini ifade etmiştir. Kendinden sonra gelenlere şekil ve resimlerle bir şeyler anlatmaya çalışmıştır. Hatta bu yapılan şekil ve resimli anlatımlar yazının en ilkel halidir. Mağara duvarlarına, taşlara çizilen bu şekiller günümüzde bilim adamlarının araştırma konusu olmuştur. Bu araştırmalar sonucunda ilk yaşayan insanlar hakkında fikir sahibi oluyoruz. Duvara çizilen bir av sahnesi bizim o toplum hakkında avcılık yaptıkları kanaatine varmamıza yardımcı olmuştur. Daha sonraları insanin seslere verdikleri şekillerle artık yazı oluşmaya başlamış ve her toplum kendini ifade etmek için kendi dilini (seslerini) şekillendirmeye başlamıştır.

Sesin bir şekle bürünmesi gibi duygunun, düşüncenin, inancın da şekle dönüşmesi resim sanatının oluşmasında etkili olmuştur. Yapılan bu tasarımlara yüklenen anlam ve mana ile tasarımdaki anlatım gücü eserin değerini artırmaktadır. İfade etmeye çalıştığım gibi sosyal bir varlık olan insan, duygu ve düşüncelerinin yoğunluğunu anlatmak, ifade etmek için işitsel ve görsel anlatım şekillerini kullanarak kendi yorumu ile ifade etmiştir. Dini inanışların etkisiyle bu ifade biçimleri şekillenmiştir. Dini öğretilerin okur yazar olmayan kişiler tarafından anlaşılması ve akılda kalıcılığını artırmak için görsel resimlerle yorumlanmıştır. Bir anın betimlemesi şeklinde yapılan bu çizimler yaşanmış ya da yaşandığı düşünülen anın betimlemesidir. Dini inancın kutsalına verilen değer ile birlikte yapılan eserin mana ve anlam bakımından önemi ve değeri ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir yaratıcının varlığını bilmek, onu hissetmek ancak neye benzediği konusunda fikir sahibi olmayan insanlık inanma arzusu ile kendi yaptığı resim, heykellerle yaratıcıyı tasvir etmiştir. Bu yorumu ile kutsal bir anlam yüklediği eserine inanmaya ona tapınmaya başlamıştır. İslami inancımız ise bize yaratıcının insan bilinci ile ifade edilebilecek basitlikte olmadığını öğretir. Bunun ifade edilmesini yorumlanmasını şekle büründürülmesini yasaklamıştır. İslam sanatlarında da bu anlayış net bir şekilde görünmektedir.

Sonuç olarak Sanat ile din arasında doğru orantılı bir anlayış söz konusudur. İcra edilen sanat dini inancın öğretileri, sosyal ve kültürel etkiler ve insanın bu bağlamda duygu ve düşüncelerinin yorumlayarak anlam katması sanatının değerinin ölçüsü olacaktır.