Orhan DURMUŞ


KAFES


 

Dünya, Güneş Sistemi´nde Güneş´e en yakın üçüncü gezegendir. Güneş Sistemi´ndeki en yoğun ve beşinci büyük gezegendir. Şu an için üzerinde yaşam olduğu bilinen tek gezegendir. Alanı: 148.900.000 km2 yarıçapı: 6.371 km dir. Dünyanın güneşe uzaklığı 149.600.000 km dir. Bu büyüklüğü hayal edemiyorum. Bu büyüklükte bir gezegenin içine sığdığı bir alem, bilinen bilinmeyen sayısız gezegeninde yer aldığı bir kâinat. İnsan bu kadar büyük bir alemde bir nokta dahi değil. Hepsi de bir kural bir nizam üzerine hareket halinde? özelden genele bir analiz yapmak istiyorum.

 

İnsanı oluşturan hücre yapıları düşünün. Hücreyi oluşturan daha küçük atomları düşünün. Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, hormon v.b. enzimleri düşünün ve bunları oluşturan yapıları, fen bilimlerinde koca ansiklopedilere sığmayan bilgileri düşünün. Bunları oluşturan atomları, protonları düşünün. Maddenin en küçük yapıtaşı kuarklar, Kuarklar bir araya gelerek proton ve nötronları, bunlar ve elektronlar bir araya gelerek atomları, atomlar molekülleri, moleküller de maddeyi oluşturuyor. Şimdi bu evrende büyüklük küçüklük ilişkisini düşündüğüm zaman en küçük yapıtaşı olan kuarklar dan en büyük gezegen arasındaki muazzam ilişkiyi düşünce bu kusursuz tasarım karşısında çok aciz kalıyorum. Aklımın, fikrimin, düşüncelerimin ne kadar kısır ne kadar ifadesiz kaldığını varlığımın dünyaya faydasının ya da zararının küçüklüğü altında eziliyorum.

 

İnsan bedeninden evrene bir yolculuk yapalım?

 

En küçük yapı taşları bir araya gelerek hücreleri, hücreler bir araya gelerek bedenimizde organlarımızı, kanımızı v.b. oluşturdular ancak bütün bu birliktelikler kendi içinde bir harekete mecbur. Bütün yaşam belirtilerini en küçük yapı taşı dahi bir hareket bir titreşim halinde, organlarımız bir araya gelerek insan denen varlığın oluşmasına sebep oldular. İnsan vücudundaki oluşan bütün organlar kendi içinde hareket halinde? fizik kanunlarına göre bir maddenin varlığı yani var olabilmesi, görünür olabilmesi için bir titreşimin, içinde en küçük yapı taşının dahi hareket halinde olması gerekirmiş. İnsanlarda bir araya gelerek toplumları oluşturdular onlarda hareket halindeler insanlarda bir araya gelerek bir şeyler yapıp yıkıyorlar. Şu an yaşadığınız bölgede kuş bakışı bir açıyla kameradan kayıt izleme şansımız olsaydı ve bugüne kadar yaşananları hızlandırılmış izleseydik. İnsanlarda bir emir üzerine hareket ettiğini, varlıklarını sürdürmeleri için yaşam denen zaman tünelinin nasıl geçtiğini görmüş olurduk. İnsan aleminde uzaklaşıp uzaya doğru yolculuk yapsak dünya, ay bütün galaksi sistemi de mükemmel ve kusursuz bir şekilde onlarda hem kendi hallerinde hem de tüm sistem olarak hareket halinde? Yaşam, hayat, canlı kelimeleri dahi içerisinde bir hareket barındırır. Yani hareketsiz yaşam belirtisi olmayan varlık, titreşimsiz nesne var olmadığından bu kelimelerle ifade dahi edilmez? doğada bulunan 7 ses (mi-fa-sol-la-si-do) oluşmasında yine titreşime ihtiyacımız var. Örneğin; LA sesinin oluşabilmesi için 1 saniyede 440 kere titreşimin oluşması gereklidir. Bu frekans size LA sesini verir. Diğer seslerinde farklı titreşim oranlarının olduğu gibi. Bu kadar muazzam anlatmaya bilimin yetersiz kaldığı bir alem-i cihanda düşüncelerimin arasında sıkıştım kaldım. Bu sistemin kusursuzluğu içinde acizliğimin farkına vardım. Bütün bu oluşumların üzerine yazılmış onca kitap onca denklem evrenin bu sisteminin büyüklüğüne hala yetersiz. Anlatmaya çalıştığım bunca şeyin bilim insanları tarafından felsefeye, matematiğe, fiziğe dönüşmesi çok doğal, anlam veremediğimiz acziyetimizin formülize edilme çabasından başka bir şey olmuyor maalesef?

 

Bu kadar büyük bir evrende özgür olduğumuzu düşünmek en büyük esaret bence, ben özgür olamıyorum. Özgürlüğün tam karşılığının Yüce Yaradan´a tam bir teslimiyet ile gerçekleşeceğine eminim. Onun sağladığı tatmin duygusunun vereceği büyük özgürlük ruhumun özgürlüğe kavuşması için gerekli olan tek tedavi? yoksa ruhum önce bu beden kafesinde esir, sonra? tüm benliğim, ruhum ve bedenim ise bu milyonlarda km2?lik büyüklükte içinde milyarlarca canlıya ev olan okyanusları, denizleri kıtaları sığdırmış, alan anlamında büyük olduğunu sandığımız ?dünya? sadece bir ?kafes?? öyle anlar yaşıyorum ki bu uçsuz bucaksız büyüklükte olan bir kafesin içinde kapının açılıp özgürlüğe uçacağım günü bekliyorum?

 

İnsanoğlu bir çekim gücünün etkisinde, kafesin dışına doğru çekildiğimizin farkında mıyız? Bu çekim gücüne zaman diyerek geçiştiriyoruz. Hiç kimse özüne doğru çekildiğinin, özgürlüğü için çalıştığının farkında bile değil?